Yeraltındaki Adam’ın İntikamı. Putin’in arzularına dair (makale)

Bu haberi sosyal medya hesabınızda paylaşın!

Rus kültürü, Ukrayna’da “Rus dünyası” adına yaşanan tüm bu cehennem, soykırım ve terörden ne ölçüde sorumludur? Dostoyevski’nin “yeraltındaki adamı” bugün Putin mi? Rus tarihçi ve gazeteci Sergey Medvedev’in Svobodo‘da çıkan makalesini Türkçe’ye çevirerek sunuyoruz.

Rusya alarm veriyor: Ülke “iptal kültürü”nün etkisi altına girdi! Bu kez Batı’nın tüm Rus kültürünü bir kerede yasaklamak istedikleri iddia ediliyor: Çehov’un oyunları, Çaykovski’nin müziği, Tolstoy’un romanları. Vatansever halk, özellikle İtalyan yazar Paolo Nori’nin Milano Bicocca Üniversitesi’nde Dostoyevski üzerine dersinin iptal edilmesiyle öfkelendi; Bu vesileyle Moskova’da propaganda reklam panoları bile ortaya çıktı.

Ancak Rus kültürünün kaderini düşünürsek, o zaman başka bir soru daha önemsiz değildir: Bugün Rus kültürü Ukrayna’da “Rus dünyası” adına yaşanan tüm bu cehennem, soykırım ve terörden ne ölçüde sorumludur? Çünkü Rusya liderliği “kardeş insanlara” karşı savaşı  tam olarak tarihsel ve kültürel önkoşullarla açıklıyor.

Yarım yüzyıl önce Milan Kundera benzer bir soruyu sordu. 1968’de Sovyetlerin Çekoslovakya’yı işgalinden sonra yazar işsiz kaldı ve bir tiyatro yönetmeni arkadaşı ona Dostoyevski’nin ‘Budala‘ adlı romanını sahneye uyarlamasını önerdi. Kundera romanı tekrar okudu ve bu talebi reddetti. Yıllar sonra  “Bir Varyasyona Giriş” adlı makalesinde “Açlıktan ölmem gerekse bile, bu işi üstlenemezdim. Sınırsız jestleri, çamurlu derinlikleri ve saldırgan duygusallığıyla Dostoyevski’nin dünyası beni iğrendirdi” diye yazdı. Yazar örnek olarak, Prag sokaklarına tankların girişini “sizi seviyoruz” ve “sizi kendinizden kurtarmak istiyoruz” gerçeğiyle açıklayan bir Rus subayının konuşmasını gösterdi. Kundera, Rus bilinçaltının karanlık derinliklerinden bıktığını ve Denis Diderot’nun romanlarında olduğu gibi basit, açık Avrupa rasyonalizmini özlediğini itiraf etti.

Tarih tekerrür ediyor ve bugün aynı şekilde, rasyonel mantık, tüm sağduyu, stratejik hesaplama ve ekonomik çıkar değerlendirmelerini refüze eden Rusya’nın, Ukrayna’yı işgalini açıklamakta yetersiz kalıyor. İşte bu yüzden birçok kişi bir savaşın başlama olasılığına inanmadı. Ta ki son sabaha, ilk füze saldırısı olana kadar. Ve tıpkı 1968’de olduğu gibi, propagandacılar işgal altındaki ülkeyi “Nazizmden kurtarmaktan” bahsediyorlar. Ve burada yine, bu savaşın kaynaklarını anlamak için Dostoyevski’ye bakmak gerek: bu sefer Budala’ya değil, 1864’te, onun büyük romanlarından önce yazılmış Yeraltından Notlar’a. Nabokov’un “Dostoyevski’nin özü” olarak adlandırdığı ve Nietzsche ve Scheler’den Sartre ve Camus’e kadar tüm Avrupa felsefesini etkileyen bu öyküsünde yazar, geç modern çağın yeni bir tipini ortaya çıkardı: Dünyaya gücenmiş bir kırgınlık nevrozu ve intikam hayali. St. Petersburg’da memurluktan emekli ve tek başına yaşayan cılız ve sıradan bir karakter; hikayenin kahramanı ruhunda çocukluk travmalarını (reddedilme, arkadaş eksikliği) ve yetişkin şikayetlerini (bir meyhanede, fark etmeden ona bir omuz atan uzun boylu bir memurla çarpışma) ve irrasyonel özgür iradeye (“istek”) dayalı yeraltı felsefesini yaratır.

Bu varoluşsal dürtüde, hikayenin kahramanı, kendisi için “Kristal Saray”da somutlaşan insan refahı ve rasyonel dünya düzeninin tüm projelerini reddediyor. (Kristal Saray: Londra’daki Hyde Park’ta 1851’de çağdaşlarının hayal gücünü etkileyen Dünya Sergisi için inşa edilmiş devasa bir sergi pavyonu) ) ve bir gün onu yok etme hayalleri kuruyor. Ya da daha toparlayarak söylemek gerekirse, geriye dönük ve alaycı bir fizyonomi ile ellerini kalçalarına koyacak ve bize her şeyi anlatacak: Neden beyler, neden? Bütün bu ihtiyatı, tüm bu logaritmaların cehenneme gitmesi ve aptal irademize göre tekrar yaşamamıza izin vermesi için zorlamamalı mıyız? Hikaye boyunca, kahraman yeni hakaretlere katlanır -bu sefer enstitü yoldaşlarından gelir- ve öfkesini, kendisine karşılık veremeyen fahişe Lisa’dan çıkarır, onunla alay eder ve küçük düşürür.

Yeraltındaki Adam” Dostoyevski’nin kilit imgelerinden biri haline geldi, özelliklerini Raskolnikov ve Svidrigailov’da, uşak Smerdyakov’da ve terörist Petruşa Verhovenskiy’de buluyoruz. Max Scheler, Dostoyevski’ye atıfta bulunarak, “Rus edebiyatının hınçla bulaşmasından” bahsediyordu ve Rozanov, anahtar bir Rus tiplemesi olarak “yeraltındaki adam” hakkında yazdı ve onu tekrarladı. Bugün de Rusya’nın etrafındaki dünyaya karşı kızgınlık duyan otistik bir nevrotikliği olan yeni bir “yeraltındaki adamı” var. Onun da St. Petersburg’lu olması, rüzgarlı bahçelerin ve bataklık toprakların çocuğu olması tesadüf değil: Dostoyevski’nin “yeraltındaki adamı”nın Liza’ya Volkovo mezarlığında yeni kazılmış mezarların nasıl suyla dolduğunu ne kadar kendinden geçmiş bir şekilde söylediğini hatırlayın… Bu kişi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin.

Putin’in Ukrayna ile savaşı (ve son haftalardaki tarihbilimsel makaleleri ve Ukraynalı-fobik açıklamalarından sonra, bunun onun kişisel projesi olduğuna ve en yakın ortaklarıyla bile üzerinde anlaşmaya varamadığına şüphe yoktur) hastalıklı bir hayalgücünün ve uzun süredir devam eden bir kırgınlığın meyvesidir: Eski  koca, kendisini terk eden karısını böyle kıskanır ve çok fazla sarhoş olduğu gecelerde onun kapısına gelerek bağrışır. Ancak Ukrayna burada sadece bir bahane, Putin’in kızgınlığı çok daha derindedir: Rusya’yı kibri ve medeniyet olarak üstünlüğüyle görmezden geliyormuş gibi görünen şeyler için tüm Batı’yı suçluyor (“2018’de nükleer silahları tanıtırken, kimse bizi dinlemedi … şimdi dinleyin” dedi.) Bu, “yeraltındaki adamın” Kristal Saray’a duyduğu nefretin aynısı olup, fedakarlığa ve ortak iyiliğe inanmayan bir adamın alaycı nihilizmidir.

“Sığınaktaki Adam” tüm modern dünya düzenine meydan okuyor. En az on yıl boyunca, bu, Glazyev ve Delyagin gibi ucubelerden görünüş olarak daha nezih duran Valdai Tartışma Kulübü ve Dış ve Savunma Politikası Konseyi’ne kadar Putin’in ideologlarının sabit bir fikri oldu. ABD ve Batı’nın önderlik ettiği dünya düzeninin zayıfladığını ve çürüdüğünü, Rusya’nın nihai muhribi rolünü üstlenmesi gerektiğini, böylece enkazları üzerinde haklarını alacağı bir “çok kutuplu dünya”nın ortaya çıkacağını savundular. Bu noktaya kadar Rusya, ülkeler ve kültürler arasındaki çelişkileri şiddetlendiren (Vladislav Surkov’un formülüne göre) bir entropi, “ihracat kaosu” üreticisi haline gelmelidir. Bu, Kristal Saray’ı yok etmek ve “kendi aptal iradesine göre yaşamak” yoluyla aşağılık kompleksini bir Herostratus kompleksine dönüştürerek, dünyadaki ateşi körüklemek isteyen aynı “yeraltındaki adam”ın intihara meyilli bir jestidir.

Ukrayna’daki savaş burada normların, kuralların ve kurumların yıkılmasında bir aşama olarak görülüyor: NATO’nun, AB’nin, AGİT’in önemsizliğini, bir Rus saldırısı karşısında transatlantik ortaklığının, Batı’nın birleşik bir cephe oluşturamamasının gösterilmesi gerekiyordu. Ve yıldırım saldırısının başarısızlığı ve Kremlin için beklenmedik yaptırımların seviyesi bile eski dünyayı yıkma konusundaki acımasız kararlılığı zayıflatmıyor, aksine onu daha da şiddetlendiriyor. Tepedeki duruma aşina olan insanlar, artık “tarihi andan”, kurumların, kuralların, normların küresel çöküşünden, Karamazov’un “her şeye izin var” sözünden dolayı coşku içinde olduklarını söylüyorlar. Komşu ülkeyi yok eden ve geleceğinden yoksun bırakacak nükleer bir butona sahip “yeraltındaki adam” şimdi tüm dünyayı yok etmekle tehdit ediyor.

Ve Dostoyevski üzerine bu ders, skandal patlak verdikten sonra, ertesi gün Milano Üniversitesi müfredatına geri döndü. Batı’da hiç kimse, şu anda sistemli bir şekilde kendini iptal eden Rus kültürünü iptal etmeyecek.

Sergei Medvedev – Tarihçi

Caner Cangül

Endüstri Mühendisi. Internet teknolojileri ve fotoğraf ile ilgilenmekte. Sitenin teknik sorumluluğu ve yönetimi yanında editörlük ve çevirmenlik yapmaktadır. 8 yıldır Kiev'de yaşamaktadır. İletişim: caner@ukrhaber.com