Ankara’da “Ukrayna Kilisesinin Bağımsızlığı” Konferansı Gerçekleşti

Bu haberi sosyal medya hesabınızda paylaşın!

Ankara’da 24 Ocak’ta Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde (SDE) “Sebepleri ve Sonuçlarıyla Ukrayna Kilisesi’nin Bağımsızlığı” başlıklı konferans gerçekleştirildi.

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Oktay F. Tanrısever ile Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Dr. Şir Muhammed Dualı tarafından verilen konferans iki ana başlıktan oluştu. Tanrısever, “Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne Otosefali Statüsünün Verilmesinin Ukrayna’nın İç Politikasına Etkileri ve Rusya ile İkili İlişkilerine Etkileri” hakkında konuşurken, Dualı da “Fener ve Moskova Patriklikleri Arasında: Otosefal Ukrayna Ortodoks Kilisesi”ne dair konuşma yaptı.

Ukrayna Kilisesine otosefallik verilmesi konusu konuşmacılar tarafından din ve uluslararası ilişkiler perspektifli olacak şekilde iki yönden ele alındı.  Şir Muhammed Dualı, Ortodoks Kilisesi tarihi, Kiev’deki Ortodoks kilisesinin tarihten günümüze oluşum süreci ve Kiev Kilisesi ile Moskova Kilisesi arasında çatışmaları dile getiren bir konuşma yaptı.

İlk konuşmacı olarak söze başlayan Dr. Şir Muhammet Dualı şu sözleri kaydetti:

“Kiev’deki kilise, 980 yılında Aziz Vladimir’in Bizans’ın etkisiyle Ortodoksluğu kabul etmesi sonucu kuruldu. Önceleri İstanbul’a bağlı bir metropolitlik olan kilise 1280’de Moğol istilası sonucu Moskova’ya taşındı. Dolayısıyla Kiev’deki kilise doğal olarak Moskova’dakinden eskidir. Kiev Kilisesi çok önemli bir merkezdir. 1448 Floransa Konseyinde İstanbul’da Konstantin’in Papa’dan yardım istemesi üzerine Moskova Metropolitliği ayrıldı.

Özellikle İstanbul’un fethedilmesi ile Moskova metropolitliği iyiden iyiye kendi özerkliğini ilan etti. Diğer yandan, Kudüs İskenderiye, İstanbul, Antakya kiliselerinin müslümanların kontrolü altında olması da bu anlamda Moskova’ya bir özerklik sağladı. Kiev kilisesinin metropolitliğine bakıldığında 1620’de tesis edilen kilise, önceleri Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olarak kuruldu. 1686’da Fener Patriği Moskova’nın baskısıyla Kiev metropolitliğini kendine bağladı.

1917’de Bolşevik Devrimi sonucu  yeni bir patriklik düzenlendi. Moskova’nın 1922-25’de Fener-Moskova arasında bir çekişme var. Aslında aynen bugünlere benziyor. 1930’larda Fener Rum Patriği o dönemde de bugün olduğu gibi tomos yayınlayarak Estonya ve Finlandiya kilisesini kendine bağladı hukuki olarak. Moskova Patriği karşı çıksa da Sovyet döneminde devlet desteği yok. 1924’deİstanbul Patriği Ekümenik Patrik Gregorius Polonya Ortodoks Kilisesi’ni Moskova’dan çıkarıp kendi içine aldı Bolşevikler de karşı çıkmadı. Bugün durum farklı. Putin’in Rusluk ve Ortodoksluğu birleştirme politikası güttüğünü görüyoruz. Stalin 1943’te 2. Dünya Savaşı’nds kilise ile barıştı. 1946’da Ortodoksların merkezini Moskova yapmak istedi. Orada da oyunu bozan, İstanbul oldu. Stalin’in tezgahını İstanbul kilisesi bozdu. İstanbul’da Barthelemeos’un bir gecede TC vatandaşı yapılması oyunu bozdu. Sonuç olarak, günümüze gelindiğinde Ukrayna bunu bağımsızlık meselesi olarak görüyor.” 

İkinci kısımda, Prof. Dr. Oktay Tanrısever, Ukrayna kilisesinin bağımsızlık süreci uluslararası siyaset ve bölge jeopolitiği açısından değerlendirdi. Kiliseye verilen bağımsızlığın Ukrayna-Rusya gerilimini artırdığını ancak tarafların karşılıklı diplomasiyle bu işi çözeceğini dile getirdi. Konuyu, fırsatlar ve riskler noktasından değerlendiren Prof. Tanrısever şu ifadeleri kullandı: 

“Ukrayna’da çok parçalı bir siyasal hayat var. Siyasal kültürde çok farklı grupların varlığı iktidardaki Poroşenko’yu daha merkezi bir siyaset gütmek zorunda bırakıyor.

Euromeydan hareketi ve Ukrayna’da milliyetçi bir grubun tekrar iktidara gelmesi Avrupa merkezli bir tavır almasına sebep oldu. Buna tepki olarak da Rusya, Kırım’a girdi ve Donbas bölgesinde ayrılıkçı hareket başladı. Nereye kadar genişleyeceğini de bilmiyoruz. Dolayısıyla Ukrayna parçalanma riskiyle karşı karşıya. Poroşenko iktidarda kalabilmek için ortayolcu bir politika gütmek zorunda. Kilise meselesine gelindiğinde, bölgedeki Ortodokslar ve tabii ki Ukraynanın içindeki Ruslar da var. Bunlar Putin’e bakıyor. Ona göre karar veriyor. Örneğin Gürcistan’daki Ortodoks kilisesi kilisenin bağımsızlığı konusunda görüş belirtmedi. Bunlar önemli ayrıntılar. 

Rusya’nın politikasında birinci nokta, Donbas konusundaki anlaşmayı uzun vadede unutmak gerekiyor. İkinci risk de Kırım konusu. Rusya’nın orada da poltika değişimine gideceğini beklemek güç. Ancak kilise konıusunda Putin’in demeçlerine bakıldığında görüş belirtmediğini görüyoruz. Bana göre seçimin sonucunu bekliyor. Seçimin sonucuna göre tavır alacağa benziyor. Türkiye’ye gelindiğinde; Türkiye’nin politikasını çok sağlıklı ve özünü idrak etmiş bir politika olarak görüyoruz. Konuyu iyi analiz ettiğini düşünüyorum. Türkiye taraf olmadı. Kilise meselesinde de öyle. Türkiye için Fener Kilisesi, Lozan’a göre Eyüp kaymakamlığına bağlı bazı konularda valiliğe bağlı dini azınlıkların özerkliği statüsünde değerlendiriyor. Bunların iç meselesine de karışmıyor. Bence bu dengeli bir politika. Poroşenko da tomos törenine geldiğinde önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve Türkiyenin egemenliğini tanıdığını gösteriyor. Bu kararın şöyle de bir özelliği var, Ortodoks dünyası ilk defa kendi içinde tartışmak durumunda kaldı. Daha önceden ya batıya karşı ya da Osmanlı’ya bağımlı şekilde hareket ediyordu. .Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne otosefallik verilmesi bu bakımdan da çok önemli bir karardır. “

Konuşmaların ardından Dr. Dualı ile Prof. Tanrısever katılımcılardan gelen sorulara yanıt verdi. 

Kırım Haber Ajansı (QHA) 

Kadir Çurku

Ekonomist. Türkiye’de Buz hokeyi, Artistik Buz Pateni Tarihi ve fotoğraf ile ilgilenmekte. Sitenin yönetimi yanında sitede editörlük yapmaktadır. 32 yıldır Kiev'de yaşamaktadır. İletişim: kadir@ukrhaber.com